HepsiJet İşçileri İsyan Etti: “Hafta Sonu Çocuklarımızla Kahvaltı Yapmak İstiyoruz!”
El Yazmaları’nın Notu: İnsanlık dışı çalışma koşulları her sektörde artık çalışma hayatının normali haline getirilmeye çalışılıyor. İşçileri ezen azgın piyasa koşulları bu insanlık dışı düzenin yaygınlaşmasını sağlayan bir canavar gibi. Yüzyıllara yayılan ve mücadele ile kazanılmış haklar geri alınarak işçiler ölümüne çalışmaya zorlanıyor. Bunun son örneklerinden bir tanesi HepsiJet’te yaşandı. Pazar günü çalışmaya zorlanan HepsiJet işçileri bu gidişe dur demek üzere direnişe geçtiler ve ticaretin can damarını tıkayarak kısa sürede şirkete geri adım attırdılar. Kargo sektöründe önemli bir örnek oluşturan bu direniş ve kazanımı sürecin örgütleyicilerinden Turizm, Eğlence ve Hizmet İşçileri Sendikası (TEHİS) başkanı Kubilay Çelik ile konuştuk.
HepsiJet’te bir direniş yaşandı ve TEHİS olarak bu direnişin başını çektiniz. Bu direniş nasıl başladı?
Aslında yaklaşık altı aydır pazar günü izinleriyle ilgili bir sorun vardı. Bundan dört ay önce de yine Selimiye depo, Maltepe depo ve İçerenköy depodaki bazı arkadaşlar bu duruma itiraz etmişti. Bununla ilgili görüşmeler yapılmıştı. Sonra Selimiye depodaki arkadaşlar yine aktarma merkezine gitmişti. Biz o zaman da yine TEHİS olarak sürecin içerisindeydik ama orada sorunu çözemediler. Süreç içerisinde de Selimiye depodaki bu hareketi başlatan arkadaşları teker teker HepsiJet’ten tasfiye ettiler. Sendikalı olamadıkları için bu görüşmeleri işçiler kendileri yapıyordu.
Sonra orada başlayan bizim ilişkilenme sürecimize Adana ve İzmir’den de belli arkadaşlar dahil olmuştu. Ama sürece aktif bir biçimine katılamamışlardı. Bizim sendika olarak ilişkilenmemiz bu dönemde başladı. Daha önce de kısmi küçük ilişkilerimiz vardı ama aktif bir çalışma, aktif bir direniş olmadığı için biz de sürecin tam olarak içerisine girememiştik.
8 Aralık Pazartesi sabahı, pazar günü çalışmayla ilgili Maltepe depo işçileri itiraz ediyor. Çalışma ve yaşam koşullarında da bazı değişiklikler istiyorlar. Sorunları ve isteklerini şube müdürüne iletiyorlar. Şube müdürü bölge yöneticisini çağırıyor, bölge yöneticisi geliyor. Çalışanlar pazar günü çalışmanın ne zaman sonlanacağını soruyorlar. Bölge yöneticisi de pazar günü çalışmanın durdurulmayacağını, yapmak istemeyenlerin bırakıp gidebileceğini söylüyor. Bunun üzerine Maltepe şubede çalışanların tamamı, yirmi iki kişi komple işi durduruyor. Yöneticiler de o zaman kendinize iş bakın diyerek çalışanların işine son verildiğini söylüyorlar. Ama arkadaşlar aynı zamanda deponun önünü de kapatıyor ve içerideki malzemeyi çıkartmıyorlar. Bu şu anlama geliyor, yirmi iki kişi en az iki bin beş yüz, üç bin tane kadar kargoyu o gün kilitliyor. Yani üç bin tane kadar Maltepe bölgesinde dağıtılacak kargo o gün dağıtılmamış oluyor. Haberi alır almaz sendika olarak biz de hemen oraya geçtik.
Nasıl haberiniz oldu süreçten?
Arkadaşlar hemen haber ettiler. Sendikayı çağırdılar. Böyle bir durum yaşanıyor diye. Maltepe şubedeki arkadaşlar zaten dört ay önceki hareketlenme sürecinde de bizimle ilişkide olan arkadaşlardı. Onlar hemen haber ettiler ve biz de oraya geçtik.
Hemen açıklamalar yaparak kamuoyu oluşturmaya başladık. Kamuoyu oluşunca işçiler diğer şubelerden arkadaşlarını da davet etti. Sosyal medya üzerinden paylaşımlar yapıldı. Gazetecilere, sosyal medyadaki kullanıcılara haberler ulaştırılmaya başlandı. Onlar da paylaşınca bir tür toplumsallık oluştu. Biz diğer depolarla ilişkilenmeye başlamıştık zaten. Hepsini direnişe davet ediyorduk. Akşam olunca da bizim daha önceden ilişkimiz olan oradaki kuryelerin de ilişkileri olan diğer depolardan da arkadaşların katılımıyla bir toplantı organize ettik. Anadolu yakasında bulunan altı tane depoda çalışan arkadaşların katılımıyla gerçekleşti toplantı. Salı günü hangi depolardan iş durdurabileceğimizi kesinleştirmeye çalıştık. Aynı zamanda da İzmir Konak depoyla da kontak halindeydik. Orada da yine dört beş ay önceden gelişen ilişkilerimiz vardı.
Yapılan toplantı sonucu Anadolu yakasında yedi tane depoda ve İzmir Konak depoda iş durdurma kararı aldık. Adana’da ve Avrupa yakasında da bağlantılarımız vardı, sürece dahil etmek üzere onlarla da ilişkiye geçtik.
Şunu yapabilmeyi tartıştık; sabah iş durdurup depolarda üretimi kestikten sonra belli bir lokasyonda toplanıp konvoy halinde aktarma merkezine geçecektik. İzmir de aynı şekilde işi durdurup belli bir süre geçtikten sonra aktarma merkezine geçecekti. Süreç planladığımız gibi de gitti. Sabah depolar üretimi kesti. Sendika yöneticilerimizle birlikte biz de Maltepe depodaydık zaten. Aktarma merkezi yolu üzerinde Zümrütevler civarında yedi depodan gelenlerle buluştuk ve aktarma merkezine doğru yola çıktık. İzmir de aynı şekilde hareket etti.
Depoları bırakıp aktarma merkezlerine neden geçtiniz?
Çünkü aktarma merkezleri bu işin kalbi. Bütün depolara buralardan ürün geliyor. Ürün dağıtımı aktarma merkezlerinden depolara yani bölgede şubelere dağıtılıyor. Amacımız üretimle olan ilişkiyi kesebilmek. Yani üretimi ne kadar yavaşlatıp durdurursak o kadar sonuç alabileceğimizi düşünüyorduk. Zaten bölge yöneticileri sabah itibariyle bizim hazırlığımızı az çok tahmin ediyorlardı. Sabahtan itibaren depolarda iş durdurmaya karşı işçileri baskılayıp denetim altına alarak önlem almaya çalışıyorlardı. Ama bizim planladığımız depoların hiçbirinde bunu başaramadılar. İşçiler bu depoların hepsinde işi durdurdular.
İzmir’de de aynısı oldu. Yani her yerde şube müdürleri, bölge müdürleri işçileri baskı altına almaya çalıştılar. Lakin alamadılar. Üretim durmuş oldu. Öğlen saatlerinde aktarma merkezine doğru geçerken Avrupa yakasından da Başakşehir şubesinin iş durdurduğu haberi geldi. Onların ilişkide bulundukları Kayaşehir şube de hazırlık içindeydi. Avrupa yakasında da bir güç oluşmaya başlamıştı. Patronlar için bu büyük bir tehdit oldu. Eğer bugün bu sorunu çözülmezse yarın daha büyük bir eylem organize edeceğimiz anlaşılmış oldu.
Bu sorun çözülmemiş olsaydı Avrupa’daki bütün depoları gezmeye başlayacaktık. Salı günü kargo sektöründe en çok paketin taşındığı gündür. Ve burada yaklaşık olarak bizim öngörüldüğümüz yirmi beş bin ile otuz bin arası paketin dün taşınmadığı üzerineydi. Yani otuz bin müşterinin paketi dün teslim edilmedi. Bu büyük bir güç. Otuz bin tane müşterinin Hepsiburada’yı, HepsiJet’i sıkıştırması bizim elimizi güçlendiren bir olay oldu. Bunu bir gün daha sürdürdüğümüzde totalde yetmiş, seksen bin tane müşterinin paketi taşınmamış olacaktı. Gücümüzün bu üretimi durdurma ya da hizmeti durdurma üzerinden geliştiğini söyleyebiliriz. Yani bir günde otuz bin paket taşınmadı, kazanım geldi.
Bu müşterilerden size dönük bir tepki ya da herhangi bir destek var mıydı?
Destekleri gördük. Tepkiler daha çok şaka şekildeydi. “Bu soğukta benim montu getirseydiniz de sonra başlasaydınız” gibi bir tweet görmüştüm sendikanın hesabı üzerinden.
Ama onun dışında genel olarak destekleyiciydi herkes. Çünkü pazar günü müşteriler de aslında rahatsız edilmek istemiyor. İnsanlar evinde pazar gününü rahat rahat geçirmek istiyor. Gezmeye, dolaşmaya gidiyor. Kargo için evde olmak istemiyorlar pazar günü. O yüzden müşteriler de genel olarak destekliyorlardı diyebilirim.
Müşteriden de böyle bir talep yokken patronların bu şekilde pazar günü çalışmaya zorlamasının anlamı ne? Böyle bir eğilim son yıllarda gittikçe yoğunlaşıyor. Özellikle Türkiye’de turizm sektöründe çalışma sürelerinin arttırılması, hafta sonu tatillerinin kısıtlanması Yunanistan’da günlük çalışma süresinin 13 saate çıkarılması gibi.
Evet, genel olarak emeğin örgütlü gücü geriledikçe sermaye kazanılmış hakları gasp etmek için elinden geleni yapıyor. Çalışma sürelerinin artırılması ya da hafta sonu çalışma zorunluluğu gibi artık sınır tanımayan uygulamalar söz konusu. Sermaye bir bütün olarak fütursuzca bir sömürü peşinde. Uygulamalar kısmi olarak başlatılıyor, kabul ettirilirse diğerlerine de yayılıyor.
Arabalı kurye sektöründe emsal olabilecek Trendyol var. Trendyol’da pazar günü çalışması yok. Ama HepsiJet’te var. Israrcılar da bu konuda. Anladığımız kadarıyla paketlerin dağıtımını yetiştiremiyorlar.
Hafta içi daha çok eleman almak, daha çok eleman çalıştırıp pazar gününü elemek yerine pazar günü de çalıştırmayı tercih ediyorlar.
Şimdi hafta içi bir gün izin hakkı olduğu için herhangi bir kişi izin yaptığında o izin yapan kişinin yüklerini siz atmak zorunda kalıyorsunuz. Yani sizi arkadaşlarınızla sınıyorlar. Diyelim ki bir arkadaşımız pazartesi günü izin yaptı ya da Salı günü izin yaptı. Pazar günü zorunlu çalışma olduğu için onun ertesi günkü siparişlerini de siz onun bölgesine gidip dağıtmak zorunda kalıyorsunuz. Şimdi bu çalışma sistemi şöyle oluyor, diyelim ki Maltepe’de olsun. Maltepe şube mahalle mahalle paylaşıyor ve o mahalleler üzerinden de bu paketleri dağıtıyorlar. Herkes bildiği bölgeye gidiyor ve tanıdığı müşterilerin paketlerini hızla veriyor. Arkadaşının yerine çalışan ise hem bilmediği bir bölgeye giriyor, daha yavaş çalışmış oluyor hem de daha az para kazanıyor. Bu şekilde olduğunda daha yoğun ve daha uzun saatler çalışılmış oluyor.
Aralarında kırk gündür bir gün izin yapmış arkadaşlarımız vardı. Yani bu sektörde özellikle kendi hesabına çalışan esnaf kurye modeli dediğimiz ya da patron kurye, patron taşımacı denilen sistem kuryeleri daha güvencesiz, tam bir köle koşullarında çalışmaya zorluyor.
Çalışma yasasını esnetmemek için hafta içi izin vermeye çalışıyorlar. Orada da iş yükü diğer arkadaşların sırtına biniyor. Ama pazar günü komple kapalı olsa herkes bir gün dinlenecek. Kimse kimsenin yüküyle uğraşmayacak. Yani biz sadece çalışma koşulları için değil, aynı zamanda iyi bir yaşam için de mücadele etmek zorundayız. Pazar günü izin hakkı bu yüzden önemli. Direnişe çıkan arkadaşların söylediği gibi: Hafta sonu çocuklarımızla kahvaltı yapmak istiyoruz!
Bu arkadaşlar esnaf kurye olarak çalışıyor. Yani ücretli çalışan değiller, değil mi?
Tam olarak öyle. Ne kadar paket taşırlarsa o kadar para kazanıyorlar.
O zaman zaten iş kanununda da bu arkadaşlar için tam bir karşılık yok
Evet ama sonuçta burada İLO sözleşmesinden kaynaklanan belli haklar var. Çalışma yaşamının kendisine dair haklar var. Bununla ilgili açtığımız bir dava da var. Yani kuryelerin işçi sayılması gerekiyor. Niye işçi sayılması gerekiyor? Çünkü bir bağımlılık ilişkisi var. Çalışma saatlerini şirket belirliyor, paketlerin nereye taşınacağını şirket belirliyor. Her şeyi şirket belirliyor aslında. Ama güya çalışanlar kendi hesabına çalışıyor.
Bu davadan bahsedebilir misin?
Davamız 17 Aralık’ta, saat dokuz buçukta Çağlayan Adliyesi’nde olacak. 2022 yılında Yemeksepeti üzerinden açtığımız bir dava. İlk dava olarak emsal olmasını istiyoruz. Kuryelerin işçi sayılarak işçilikten doğan bütün haklarını alabilmesi için açmış olduğumuz bir dava. Halen sürüyor. Ara duruşma olacak yine. Burada biz bugüne kadar yaptığımız çalışmaları, kuryelerin işçi sayılmasıyla ilgili çalıştığımız belgelendirme raporlamalarını, İLO’ya sunduğumuz hukuksal düzenleme metnini, TBMM’ye sunduğumuz kuryelerin işçi sayılmasına yönelik kanun tekliflerini hepsini bu dosyada sunuyoruz.Burada aynı zamanda bir birikim de oluşuyor. Bütün kuryeleri de davayı sahiplenmeye çağırıyoruz.
Yani bütün esnaf kuryeleri ilgilendiren bir dava bu. Sadece Yemeksepeti çalışanlarını değil.
Evet. Bir emsal oluşacak. Eğer kazanabilirsek bütün bu sektörde çalışan kuryeleri ya da bu biçimiyle kendi hesabına çalışan bütün işçileri ilgilendirecek.
HepsiJet’e dönecek olursak, direniş sonucunda nasıl bir süreç gelişti?
Hem İzmir’de hem de İstanbul’da şirketin üst düzey yöneticileriyle görüşmeler yapıldı. İstanbul’da altı şubeden birer temsilci seçildi ve yaklaşık üç saat süren bir görüşme oldu. Görüşmede temsilciler bizim taleplerimizi ve kuryelerin şikayetlerinin hepsini üst düzey yöneticilere anlattılar. Taleplerimiz şöyleydi:
* Pazar günü çalışma zorunluluğunun kaldırılması,
* 30 kg üzeri (60 desi) kargoların kuryeye zorla taşıtılmaması,
* Paket başı tek ücretin en az 40 TL olması; karmaşık ve adaletsiz ücret sisteminin kaldırılması,
* Destekleyici sağlık sigortası,
* Depolara gelen ring araçlarının yük boşaltma işinin kuryeye yıkılmaması,
* Yorumlama/puanlama sistemiyle verilen cezaların kaldırılması,
* İş durduran kuryelerin işten atılmaması,
* Ödemelerin düzenli, şeffaf ve zamanında yapılması.
Bu taleplerin bazılarına çözüm geliştirildi, bazılarına geliştirilmedi. Geliştirilen çözümlerden birisi bu pazar günü çalışmayla ilgili. 15 Şubat itibariyle pazar günü çalışması artık HepsiJet’te tamamen son bulacak. Niye 15 Şubat’a kadar kabul ettik? Onlar zaman istediler. Önümüzdeki hafta pazara bunu yetiştiremeyeceklerini, bazı şirketlerle anlaşma yapmak gerektiğini, organizasyonlarında düzenlemeler yapmak gerektiklerini söyleyerek bunun için zaman istediler. Biz aslında direk önümüzdeki hafta pazar çalışmamak istiyorduk. Ama bugünkü örgütlenme kapasitemiz açısından buna izin verdik. Bunun dışında, şikayetçi olduğumuz yöneticilerin şubelerini değiştireceklerini söylediler. Ve asgari ücretin belirlenmesiyle beraber sektördeki ortalama ücrete yaklaşılacağı sözünü aldık. Buradaki ücretler de sektör ortalamasına göre düşük. Tabi bunlar sözlü anlaşmalar. Bunların hepsi mücadeleyle garanti altına alınacak.
Ve en önemlisi Türkiye’nin neresinde olursa olsun bu mücadeleye destek verdiği için işten atılan bütün işçileri işe geri aldırdık. Hepsinin sistemi açıldı. Hepsi şu an iş başında.
15 Şubat tarihi esasında kargo şirketlerinin kurye şirketlerinin en yoğun olduğu dönemin sonu. Yani 14 Şubat sonuyla birlikte iş yoğunluğu biraz da bitiyor. Bu tarih bir yandan da endişe verici.
Kasımın başında başlayan ve Şubatın ortasına kadar süren bir yoğunluk yaşanıyor. Kasım indirimleriyle başlıyor, aralıkta devam eden yılbaşı derken 14 Şubat Sevgililer Günü’nden sonra azalıyor. Elbette endişe yaratıyor. 15 Şubat’ın yazılı olarak da aldık sözünü. Bu saatten sonra bu yazılı sözü veren kabul etmezse biz yine 15 Şubat itibariyle direnişe geçeriz.
Peki bu kazanımların İstanbul’daki altı şube ve İzmir dışındaki şubelerde etkisi nasıl oldu? Size geri dönüşler nasıl?
Yani şimdi bizim birliğimiz güçlenmiş oldu. Adana’dan, Manisa’dan, Muğla’dan ve Samsun’dan belli ilişkiler yakalamış olduk. Sonuçta hiçbir şey garanti değil. Daha organize bir biçimde Türkiye çapında bir mücadeleyle bu kazanımlar garanti altına alınabilir ve bir adım daha ileri götürülebilir. Gücümüzü arttırarak HepsiJet’teki çalışma koşullarını daha iyileştirmeyi planlıyoruz. Bu da organizasyonu ve birliğimizi güçlendirmekten geçiyor. Biz bunu adım adım büyütmeye devam edeceğiz.
Ama patronlar açısından sendikamızdan nefret ettikleri çok açığa çıktı. Dün bütün kuryelere bunu söylüyorlar. Neden bu sendikayla ilişkininiz? Neden bu sendikayı buraya getirdin? Hani işte onlara göre biz bir aileyiz ve bu ailenin içerisine dışarıdan nifak sokuyorsunuza götürüyorlar. Ama işçilerin hepsi sendikayı sahiplendi. Kendilerinin sendikası olarak görüyorlar. Çünkü bütün süreç boyunca yanlarında olduk. Bu süreci birlikte yürüttük. Sendikamıza dair patronlar tarafından yoğun bir karşı duruş var. Bu da normal. Patron da patronluğunu yapıyor. Biz de sendikalığımızı yapmalıyız. İşçiler içerisindeki örgütlenmemizi ve birliğimizi güçlendirmeliyiz.
Bu röportaj ilk olarak elyazmalari.com 'da yayınlanmıştır.
Bir Cevap Yazın
E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir
.png)
